Knidos & Knidos Örenyeri
Orhaniye’nin 90 km kuzeybatısında olan Knidos, antik çağda bir tıp merkeziydi. Datça Yarımadası’nın zengin bitki örtüsü düşünüldüğünde buna şaşırmamak gerekir.
Denizlere aşık bir kaptan ve yazar olan Oktay Sönmez, “Mavide Uyuyan Güzel Knidos” kitabında Knidos ve Datça Yarımadasını bir sevgili coşkusuyla anlatır; “Köylü kadınların ‘Ana kokusu bellenir kekik buralarda’ ” dediklerinden bahseder ve “Knidos’ta dağların nefes alışıdır kekik kokusu” diye devam eder…
Datça Yarımadası’nda bulunan yakın döneme ait 28 kilise kalıntısı, bölgenin aynı zamanda mistik bir kökene sahip olduğunun da kanıtıdır.
Datça’ya gelmeden önce Knidos sapağına girdiğinizde 35 km sonra Datça Yarımadası’nın en uç noktasındaki İskandil Burnu’na, ulaşırsınız. Tarihi M.Ö. 2000 yıllarına giden bölgede Karyalılar ve Dorlar, “Hexapolis Birliği” altında 6 şehir kurmuşlardır. Bu şehirlerin önde gelenlerinden biri olan Knidos, Datça Yarımadası üzerine kurulmuş ve Hexapolis Birliği’nin merkezi olmuştur.
Antik çağın en ünlü ve zengin kentlerinden biri olan Knidos, sadece Ege ve Akdeniz’deki gemilerin rotası üzerinde stratejik bir konuma sahip olmakla kalmayıp aynı zamanda, bilim, mimarlık ve sanatta ileri olan kozmopolit bir kentti.
Knidos’ta ünlü matematikçi, gök bilimci, fizikçi, mimar ve yasa koyucu Eudoksos, Doktor Euryphon, ünlü ressam & vazo resmi sanatı ustası Polygnotos ve dünyanın 7 harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos yaşadı.
Knidos, altın çağında Kos’taki önemli tıp merkeziyle rekabet edebilecek bir tıp okuluna da sahipti.
Knidos, Datça Yarımadası’nın en uç kısmında Ege ve Akdeniz’in birleştiği noktada Tekir Burnu üzerindeki konumlanmasıyla tarih boyunca Batı Anadolu kıyı kentlerinin en önemlilerinden biri oldu. Şarap ihracatı sayesinde ticareti gelişen Knidos, kulelerle kuvvetlendirilen ve uzunluğu 4 km’yi bulan surlarla çevrilmişti.
Antik kentin askeri ve ticari olmak üzere iki limanı vardı. Knidos Örenyeri’ndeki önemli yapılar ve alanlar: Dor Tapınağı, Apollon Tapınağı ve Karneios Kutsal Alanı, Yuvarlak Tapınak ve Sunağı, Meclis Binası, Korinth Tapınağı, mevsimi ve zamanı gösteren güneş saati, iki antik tiyatro, Dionysos Tapınağı, Stoa, Yamaç Evleri, Odeon, Demeter Kutsal Alanı, Musalar Kutsal Alanı, Kiliseler ve Kap Krio Yarımadası’dır.
Ayrıca kentin kuzey, doğu ve batısında 6 km’den uzun bir alana yayılan büyük bir nekropol vardır ve antik dünyanın en geniş mezar sahalarından biri olarak tanımlanmaktadır.
Önemli bir liman kenti olan Knidos, mal alıp satmak ya da açık denizdeki kötü hava koşullarından korunmak isteyen gemilerin de uğrak yeriydi.
Knidos’un efsaneleşmesinin nedeni, bugün dünyada birçok replikası olmasına rağmen orijinali halen bulunamamış olan ancak kaidesi yerinde duran “Afrodit Heykeli”dir (Knidos Afroditi). Atinalı heykeltraş Praksiteles’in M.Ö. 4. yüzyılda yaptığı Afrodit heykelinin ünü, “dünyadaki ilk çıplak kadın heykeli” olmasından kaynaklanır.
Yunan mitolojisinde “Aşk ve Güzellik Tanrıçası” olan Afrodit’in Roma mitolojisindeki ismi Venüs’tür. Güneybatı Anadolu’da varlıkları bilinen Karyalıların yaşadığı bölgenin kuzeydoğusunda, tanrıça Afrodit’e adanmış antik Roma kenti Afrodisias, bugün İzmir’e 230 km uzaklıktaki Aydın ilinin Karacasu ilçesine bağlı Geyre Köyü yakınında koruma altındadır.
Heykelde tanrıça Afrodit, sol elinde giysisini tutar ve sağ eliyle de cinsel bölgesini kapar biçimde betimlenmiştir. Praksiteles, İstanköy (Kos) Adası sakinlerinin siparişiyle 2 Afrodit heykeli yapar. Bunlardan birinde Afrodit figürü örtülüyken diğerinde çıplaktır. İstanköy sakinleri çıplak heykeli almak istemez, heykeli beğenen Knidos halkı satın alarak şehrin en yüksek terasına Ege ve Akdeniz’den görülecek şekilde yerleştirir.
Ünlü tarihçi Lusien’in banyodan yeni çıkmış ve elinde giysisini tutan Afrodit heykeli için söylediği “Güzelliğini hiçbir şey örtmemiş, sağ elinin eğimiyle kapadığı yerden başka’’ sözleri bugünlere kadar ulaşmıştır.
İngiliz Arkeolog Charles Newton, 1857 yılında Knidos’ta kazı yaparken günlüğüne şunları yazmıştı: “… Halikarnassos’un gurur duyacağı bir anıt mezarı Mozole’si (Mausoleion), Rodos’un bronzdan dökülmüş anıtsal heykeli Helios’u varsa; küçük Knidos kentinin de aynı şekilde gurur duyabileceği bir Afrodit Heykeli vardır. O heykeldir ki; Bithynia (Ege Bölgesi’nin kuzeyi) Kralı Nikomedes, karşılığında kentin bütün gelirini ortaya koymuştur, Knidos’un bütün borçlarını silmiştir, ama nafile...”
Ege ve Akdeniz’in birleştiği noktada ye alan Deveboynu Knidos Feneri, asırlar boyu yolunu kaybeden denizcileri “hayata bağlayan ışık” olmuştur ve günümüzde de ışığı ile yol göstermeye devam etmektedir. Boyandıktan sonra duvarındaki Türk bayrağı kapanmış olsa da Deveboynu Knidos Feneri’nin güzelliği nefesinizi keser…
Knidos’a dair güzel bir hikayeyle anlatımızı tamamlayalım; eski zamanlarda Yunanistan’da bir cüzzam salgını başlar ve çok kişi bu hastalığa yakalanır. Yunan yetkilileri bu hastalığın daha fazla yayılmaması için cüzzamlı hastaları gemilere doldurarak Yunanistan’dan uzaklaştırırlar ve Datça Yarımadası’nın ucundaki bu bölgeye bırakırlar. Aradan uzun bir zaman geçer ve Yunan yetkilileri bıraktıkları cüzzamlılara ne olduğuna bakmak için tekrar gelirler. Ve görürler ki bütün cüzzamlılar iyileşmişler, aileler kurup nüfuslarını arttırmışlar ve hatta bu bölgede bir şehir (Knidos) kurup yaşamaya başlamışlar. Yunan yetkilileri çok şaşırırlar.
Denir ki, bu cüzzamlıların iyileşmesinin sebebi; Datça’nın o güzel temiz havası ve denizi, sağlık ve mutluluk veren atmosferidir…